Bu dünyada kahramanlar doğuştan güçlüdür. Ancak Ein'in tanrısal yeteneği yalnızca eşyaları değerlendirmektir. Zayıf görüldüğü için küçümsenen Ein, hayatını kendinden nefret ederek geçirir. Her şey, Dünya Ağacı'nın ruhu Yuri ve koruyucusu Ursula ile karşılaşmasıyla değişir. Onların kutsamasıyla Ruh Gözü gücünü kazanarak gerçek potansiyelini keşfeder. Güçlenerek yeni yetenekler kazanan Ein, kendi kaderini belirlemek ve bu dünyadaki amacını bulmak için yola koyulur. Even Given the Worthless "Appraiser" Class, I'm Actually the Strongest izle ve Ein’in zayıflıktan güce uzanan destansı yolculuğunu keşfet!

Bir gün, bildiğimiz New York aniden gizemli bir sis içinde kaybolur ve yerini Hellsalem’s Lot adlı, insan dünyası ile başka boyutların iç içe geçtiği kaotik bir şehre bırakır. Bu yeni düzenin dengesini korumak için Libra adlı gizli bir örgüt görev alır. Şehre gazeteci ve fotoğrafçı olarak gelen Leonardo Watch, beklenmedik bir şekilde Libra’ya katılır. Sıradan bir insan gibi görünse de, ona olağanüstü bir görme yeteneği kazandıran bir olay hayatını değiştirir. Leo, Libra üyeleriyle birlikte şehirdeki doğaüstü varlıklarla mücadele ederken kendi sınırlarını da keşfetmek zorunda kalır.

Gökyüzünden gelen, sessiz ve aç varlıklar... İnsan bedenini ele geçirip içgüdüsel olarak avlanan yaratıklar... Onlar "Parazitler" ve dünyayı istila etmek üzereler! 17 yaşındaki Izumi Shinichi, Tokyo'nun sakin bir mahallesinde ailesiyle yaşayan sıradan bir lise öğrencisidir. Ancak bir gece, solucanımsı uzaylılar insanların kulak veya burun deliklerinden girerek beyinlerini ele geçirmeye başlar. Shinichi de bu yaratıklardan birinin saldırısına uğrar. Ancak kulaklık taktığı için parazit beynine ulaşamaz ve sağ koluna yerleşmek zorunda kalır. Bu parazitin adı "Migi"dir. Shinichi ve Migi, istemeden de olsa aynı bedeni paylaşmak zorunda kalırlar. Migi, diğer parazitler gibi insanları öldürme içgüdüsüne sahip değildir çünkü beynini ele geçirememiştir. Bu durum, onun sıradışı bir varlık olmasına neden olur. İkili, birbirlerini öldürmeye çalışmaktan vazgeçip hayatta kalmak için iş birliği yapmaya karar verir. Ancak dünyada onlardan çok daha vahşi ve acımasız parazitler bulunmaktadır. Shinichi, insanları acımasızca katleden bu yaratıklara karşı savaşmaya mecbur hisseder. Ancak zamanla kendisinin de değiştiğini fark eder. Duyguları giderek silikleşir, insan olmanın ne anlama geldiğini sorgulamaya başlar. İnsanlarla parazitler arasındaki fark nedir? Peki, insanlık gerçekten saf ve masum mu? Parasyte -the maxim-, insan doğasını sorgulayan, gerilim ve aksiyon dolu bir hayatta kalma mücadelesi sunuyor.

Sugomori Şehri, yapay olarak inşa edilmiş modern bir Japon kentidir. Ancak yıllar geçtikçe nüfusu azalmış ve şehir neredeyse unutulmaya yüz tutmuştur. Bu sessiz ve monoton şehirde, Katsuhira Agata adında bir lise öğrencisi yaşamaktadır. Katsuhira, acı hissini kaybetmiş ve çevresine karşı duyarsız bir gençtir. Ancak bir gün, sınıf arkadaşı Noriko Sonosaki ona tuhaf bir gerçek açıklar: "Sen bir Kiznaiver olarak seçildin." Kiznaiver'ler, Kizuna Sistemi adı verilen deneysel bir teknolojiye bağlanan insanlardır. Bu sistem, bireyleri acı yoluyla birbirine bağlayarak dünya barışını sağlamayı amaçlamaktadır. Katsuhira artık kendisi gibi tamamen farklı kişiliklere sahip diğer sınıf arkadaşlarıyla fiziksel ve duygusal acıyı paylaşacaktır. Eğer içlerinden biri yaralanırsa, hissettiği acı diğerlerine eşit olarak bölüştürülür. Böylece aralarındaki bağ güçlenecek ve insanlar birbirlerini daha iyi anlamaya başlayacaktır. Ancak bu sistem tam olarak tamamlanmamıştır ve birçok bilinmeyen tehlike barındırmaktadır. Katsuhira ve arkadaşları, sadece fiziksel yaralanmalar değil, aynı zamanda derin psikolojik travmalar ve geçmişlerindeki sırlarla da yüzleşmek zorundadır. Kendi hislerinden bile kopmuş olan Katsuhira, bu bağlantı sayesinde insan ilişkilerini anlamaya çalışırken, aynı zamanda geçmişiyle ve kaybettiği duygularıyla yüzleşmek zorunda kalacaktır. Duygusal bağların ve insan doğasının keşfedildiği bu deneyde, gençler hem fiziksel hem de ruhsal olarak birbirlerine bağlanarak, aralarındaki sınırları aşmaya çalışacaklardır. Ancak, Kizuna Sistemi gerçekten dünya barışını getirebilir mi? Yoksa insanları birbirine bağlamak, onları daha da parçalanmaya mı sürükleyecek?

Kagaya Shuuichi, sessiz ve sıradan bir lise öğrencisi olarak küçük bir kasabada monoton bir hayat sürmektedir. Ancak, bir gün bilinmeyen bir şekilde tuhaf bir güce sahip olduğunu fark eder. Tehlike anında, sırtında devasa bir silah taşıyan tüylü bir maskot yaratığına dönüşebilmektedir. Bu gücünü ilk kez, bir sınıf arkadaşını yanan bir depodan kurtarmaya çalışırken kullanır. Ancak, bu kurtarma girişimi hayatını sonsuza dek değiştirir. Sınıf arkadaşı Kurea, ailesini öldüren kişiyi bulmak için ne gerekiyorsa yapmaya hazırdır. Shuuichi'nin dönüşüm gücünü keşfettiğinde, onu bu intikam yolculuğunda kullanmaya karar verir. Fakat, Kurea’nın acımasız doğası ve kararlılığı Shuuichi’nin dünyasını altüst eder. Zamanla, bu dönüşüm yeteneğinin ardında yatan büyük sırrı öğrenir ve kendisini ölümcül bir oyunun içinde bulur. Gerçekten kim olduğu, neden böyle bir güce sahip olduğu ve Kurea’nın aradığı katilin kim olduğu gibi sorular, onu bilinmezlerle dolu tehlikeli bir dünyaya sürükler. Bu yolda, Shuuichi’nin insanlığını ve kimliğini koruyabilmesi mümkün olacak mı? Yoksa karanlık tarafına teslim mi olacak?

"Dünyayı kurtardığım falan yok. Sadece goblinleri gebertiyorum." Ön saflardaki bir loncada yalnızca goblinleri avlayarak Gümüş-Seviyeye ulaşan Goblin Avcısı, adından da anlaşılacağı gibi, yalnızca goblin avlamakla ilgilenir. Diğer maceracılar büyük ödüller vadeden zindanları ve efsanevi canavarları hedef alırken, o sadece bu küçük ama ölümcül yaratıkları avlamaktadır. Çünkü goblinler basit görünseler de, köyleri yağmalayan, insanları katleden ve kadınları kaçıran acımasız yaratıklardır. Bir gün, ilk görevinde olan genç bir Rahibe ve ekibi goblinler tarafından pusuya düşürülür. Ekip vahşice katledilirken, Rahibe de kaçınılmaz bir sona yaklaşmaktadır. Ancak tam o sırada, zırhıyla kaplı bir savaşçı belirir: Goblin Avcısı. Onları kurtardıktan sonra, Rahibe ona minnettarlık duyar ve onunla birlikte çalışmaya karar verir. Goblin Avcısı, goblin öldürme konusundaki acımasız ve stratejik yöntemleriyle tanınır. Zehir, tuzaklar, tuğla çökertme taktikleri ve her türlü savaş stratejisini kullanarak goblinlere karşı amansız bir mücadele yürütür. Zamanla, Rahibe’nin yanı sıra Elf Okçu, Cüce Şaman ve Kertenkele Keşiş de ekibe katılır. Bu yeni müttefikleriyle birlikte, Goblin Avcısı goblinleri ortadan kaldırma konusundaki kararlılığını sürdürecektir. Ancak goblinler sandığından daha organize olabilir mi? Goblin Avcısı’nın bu karanlık ve acımasız yolculuğu onu nasıl bir sona götürecek?

Müzik, insanların ruhlarını aydınlatan bir ışıktı—ta ki o ışık bir gece aniden dünyadan silinene kadar. Siyah "Kuroya Meteoriti"nin düşmesiyle dünya sonsuza kadar değişti. Bu meteorla birlikte ortaya çıkan grotesk canavarlar, D2 adı verilen varlıklar, insanları ve toprakları istila etmeye başladı. En kötüsü de, müziğe karşı doğal bir nefret besleyen bu yaratıklar, insanların çaldığı melodilere saldırarak müziği tamamen yasak hale getirdi. Ancak, umutsuzluğun içinde bir umut ışığı doğdu. D2’lere karşı savaşmak için özel yeteneklere sahip savaşçılar ortaya çıktı. Onlara "Musicart" deniyordu. Bu savaşçı kızlar, insanlığın büyük operalarından ve müzikal başyapıtlarından güç alarak D2’lerle savaşan savaşçılardı. Her Musicart, bir "Dirigent" ile birlikte çalışarak, insanlığın kültürel mirasını ve müziği korumak için mücadele ediyordu. Genç bir Dirigent olan Takt Asahina ve güçlü Musicart’ı Destiny, bu savaşın tam ortasında kendilerini bulur. Takt’ın en büyük arzusu, yeniden müziğin özgürce yankılanabileceği bir dünya yaratmaktır. Ancak bu yolculuk, yalnızca savaşla değil, aynı zamanda fedakarlık ve keşiflerle doludur. Müzik tekrar dünyayı aydınlatabilecek mi? Takt ve Destiny, D2’leri durdurup kaybolan melodileri geri getirebilecek mi?

İnsanlığın büyük bir kısmının yok olduğu, hayatın neredeyse tamamen mekanikleştiği bir gelecekte, hayatta kalanlar dev kubbelerle korunan şehirlerde yaşamak zorundadır. Bu şehirlerde yapay zekâlar, insanların tüm hayatını kontrol eder. Doğum artık doğal bir süreç olmaktan çıkmış, insanlar üretim hatlarında "üretilen" varlıklar hâline gelmiştir. Onlarla birlikte, "Autoreiv" adı verilen androidler de günlük yaşamın bir parçasıdır. Bu baskıcı düzenin hüküm sürdüğü Romdeau isimli şehirde Re-l Mayer adında genç bir dedektif yaşamaktadır. Büyükbabasının siyasi gücü ve bilim insanı Daedalus’un koruyucu ilgisi sayesinde diğer vatandaşlara kıyasla daha fazla özgürlüğe sahiptir. Ancak bu özgürlük, ona huzur değil, daha fazla soru getirir. Romdeau’nun sözde kusursuz düzeni hakkında şüpheleri giderek artarken, şehirde gizemli varlıklar belirmeye başlar: Proxy adı verilen bilinmeyen ve güçlü yaratıklar. Re-l, bu gizemli varlıklarla karşılaştığında, Vincent Law adında bir adamın da olaylarla bağlantılı olduğunu fark eder. Vincent, sıradan bir göçmen gibi görünse de aslında şehirdeki düzeni altüst edebilecek bir sır taşımaktadır. Onunla yolları kesiştikçe, Re-l kendisini Romdeau’nun dışına, çorak topraklara doğru tehlikeli bir yolculuğun içinde bulur. Dış dünya hakkında öğrendiği gerçekler, yalnızca kendi varoluşunu değil, tüm insanlığın kaderini de sorgulamasına neden olacaktır.

Kunugigaoka Ortaokulu’nun en başarısız öğrencilerinin toplandığı 3-E sınıfı, diğer öğrenciler tarafından dışlanmış, öğretmenler tarafından ise gözden çıkarılmış bir gruptur. Ancak bir gün, sınıflarına oldukça sıra dışı bir öğretmen atanır. Ay’ın ’ini yok eden ve bir yıl içinde Dünya’yı da yok edeceğini duyuran Koro-sensei, Japon hükümetiyle yaptığı bir anlaşma sonucunda 3-E sınıfının öğretmeni olur. Üstelik, onlara yalnızca akademik dersler vermekle kalmaz, aynı zamanda kendisini öldürmeleri için suikast teknikleri de öğretir. Koro-sensei, sarı renkte, ahtapota benzeyen, inanılmaz hızda hareket edebilen ve normal silahlarla zarar görmeyen bir varlıktır. Devlet, onu öldürebilene büyük bir ödül vaat eder. Ancak 3-E sınıfı için bu görev, hem büyük bir sorumluluk hem de beklenmedik şekilde eğlenceli bir eğitim sürecine dönüşür. Öğrenciler, Nagisa Shiota’nın gözlem yeteneği, Karma Akabane’nin stratejik zekâsı ve diğer sınıf arkadaşlarının katkılarıyla Koro-sensei’yi alt etmeye çalışır. Fakat Koro-sensei, bir düşmandan çok iyi bir öğretmen gibi davranır. Onların akademik başarılarını artırmak, özgüvenlerini geliştirmek ve hayatlarına anlam katmak için elinden geleni yapar. Her öğrenciye özel ilgi göstererek, onları sadece daha iyi suikastçılar değil, aynı zamanda daha iyi bireyler hâline getirir. Ancak zaman daralmaktadır. Hükümetin suikast timleri ve Koro-sensei’nin geçmişinden gelen gölgeler, bu ölümcül sınıfın kaderini belirleyecektir.

Kazuhiro Kitase'nin en büyük tutkusu uykudur. Çocukluğundan beri rüyaları, ona başka bir dünyaya açılan kapılar sunar. Bu rüyalarda, güzel bir elf kızıyla antik harabeleri keşfeder, gizemli diyarları dolaşır ve maceralara atılır. Ancak bunların hepsi sadece rüyadır—ya da en azından Kazuhiro öyle sanmaktadır. Bir gün, Kazuhiro ve elf arkadaşı, kadim bir kalıntıyı incelerken bir ejderhanın alevleriyle yanarlar. Kazuhiro, her zamanki gibi uyanır ve bu yaşananların sadece bir rüya olduğunu düşünür. Ancak bu sefer, uyandığında odasında tanıdık bir figür vardır: Rüyalarındaki elf kızı, gerçek dünyada, tam yanında durmaktadır. Gerçekten olanları anlayamayan Kazuhiro, rüya ile gerçeklik arasındaki sınırların bulanıklaştığını fark eder. Peki, elf kızı bu dünyaya nasıl geldi? Onun için nasıl bir gelecek bekliyor? Kazuhiro, bir yandan elf arkadaşını modern Japonya'ya alıştırmaya çalışırken, bir yandan da bu gizemin ardındaki gerçeği çözmeye çalışacaktır.